HOŞÇA BAK ZATINA Kİ ...
Ey gönül, ey gönül, neden bu derece gamla dolusun.
Virane durumda olsan da, tılsımlı bir definesin sen.
Meleklere secde etmeleri emredilen yüce bir varlıksın sen,
Bildiğin gibi değil, her varlıktan daha ilerisin sen.
Ruhsun, Cebrail’in üflediğiyle ikizsin sen,
Meryem oğlu İsa gibi Hakk’ın sırrısın sen.
Hoşça bak kendine ki, alemin özüsün sen,
Varlıkların gözbebeği olan insansın sen.
...
Sendedir sevgi sırlarının mahzeni, sende.
Sendedir mertlik ışıklarının kaynağı, sende.
Gizli gizli daha
nice değerler var sende.
Marifet sende, hüner sende,
hakikât sende.
Baksan görürsün ki
yer ve gök, cehennem ve cennet sende,
Arş makamının meleği de sendedir,
sende.
Hoşça bak kendine
ki, alemin özüsün sen,
Varlıkların
gözbebeği olan insansın sen.
(Şeyh Galip, 1757-1799)[1]
Hayatın zorluklarını, vahşi doğadaki düzeni şimdi bir
kenara bırakın. Madalyonun diğer yüzü de var çünkü: Hayatın özünde
sevgi-şefkat-merhamet bağları da var ve canlıları hayata bağlayan ve geliştiren
en temel güç de bu. Elbette madalyonun iki yönüne ayrı ayrı baktığımızda hayata
ilişkin tutumumuz da değişir. Ancak bize göre hayatta içkin olan başat unsur
sevgi ve merhamet bağıdır.
Doğanın düzeni olan besin zinciri içinde canlılar (ve
insan türü) bir rekabet içinde, ama bu süreç aynı zamanda büyük bir sevgi ve
merhamet kahramanlıkları da içeriyor. Savunmasız bir canlı olan tavuğu düşünün,
yavruları olduktan sonraki davranışlarını gözlemlediniz mi? Onları korumak için
kendinden kat kat güçlü köpeklere ve kedilere karşı aslan kesilir, canını
düşünmeden onları korur. Yırtıcı hayvanlar için de durum bundan farklı
değildir. Bir kurt sözgelimi, yaşamak için avlanmak zorundadır ama kendi
yavruları için ölümü göze alır. Ya evcilleşen yırtıcılar? Beslenme, yani hayatta
kalma ihtiyacı giderilince, kurtlar gibi bir yırtıcı olan köpeklerin nasıl da
sevgi yumağına döndüğünü görüyoruz.
Kısacası, hayatın baskın yüzü aslında şefket ve
merhamettir. Merhamet her şey ve herkes için gereklidir. Ama öcelikle kendimiz
için.
Neden mi?
Uçaklardaki acil durum talimatlarını hatırlayın: “Oksijen
maskesini önce kendinize, sonra çocuğunuza takın!” Kendiniz için merhamet etme
gücünüz yoksa, bunu başkasına da veremezsiniz. Oysa hayatın zorlukları içinde
herkesin anlayış ve merhamete ihtiyacı olur, kendimizin de!
O halde, daha mutlu bir yaşam için gelin bunu bir
egzersize dökelim.
1- Size daha önce acı ve stress veren bir durumu düşünün.
O anları iyice - size verdiği stres ve duygusal
rahatsızlığı hissedecek kadar - hatırlamaya çalışın.
2- Böyle bir durumu içinizden geldiği gibi, nasıl tarif
ederseniz, öylece tarif edin: Sözgelimi, “Acı veriyor”, “stres altındayım”,
“bunalıyorum”... gibi.
3- Şimdi bu durumu bir de mantığınızla değerlendirin:
“Acı da güzel anlar gibi hayatın bir parçasıdır”, değil mi? Bu durum tüm
insanlarla ortak yönlerimizden biri; düz bir çizgide ilerleyen, acısız bir
hayat yok. “Herkesin kendine göre acı günleri var”, “bu sadece bana olmuyor”
... gibi cümleler geliyor mu aklınıza? Belki şu sözü duymuşsunuzdur: “Hayatta
acı kaçınılmaz, acı çekmek ise bir tercihtir.” Epiktetus’un meşhur ifadesiyle,
“Önemli olan başınıza ne geldiği değil, sizin ona nasıl baktığınızdır”.
4- Şimdi, ellerinizi kalbinizin üzerine koyun ve aklınızdan
şunları geçirin: “kendime ihtiyacım olan anlayış ve şefkatle yaklaşıyorum”, “kendimi
olduğum gibi kabul ediyorum”, “kimse kusursuz değil, iyi insan olmak için
kusursuz olmak gerekmez, bu mümkün de değil; ben iyi niyetle yoluma devam
edeceğim”, “daha güçlü ve daha sabırlı olabilirim”. Tabii, bunlar yerine size
daha uygun cümleler de kurabilirsiniz.
Bu uygulamayı yaklaşık 5 dakikada yapabilirsiniz. Bir
süre haftada bir yapın, daha sonra ise her ihtiyaç duyduğunuzda.
Daha ileri bir egzersiz için biraz daha uzun bir zaman
(15-20 dakika) ayırıp, kendinize merhamet mektubu yazabilirsiniz.
Konu, size kendiniz hakkında utanç, özgüvensizlik veya
yeterince iyi olmadığınız hissi veren bir durum olabilir. Bunlar doğrudan
kişiliğinize ilişkin bir olumsuz algı, davranışlarınızın iyi olmadığı hissi,
ilişkilerinizi zedeleyen bir sorun veya hayatınızın herhangi bir yönüyle ilgili
olarak yaşadığınız olumsuz durumlar olabilir.
Böyle bir durum belirlediyseniz;
1- Öncelikle bu durumun size ne hissettirdiğini bulun:
Üzüntü, mahcubiyet, kızgınlık...
2- Şimdi bu duruma ilişkin kendinize şefkat, anlayış ve
kabullenmeyi ifade eden bir mektup yazmaya çalışın. Mektubun şekli de yazım
kurallarının da önemi yok; önemli olan tüm içtenlik ve dürüstlükle
duygularınızı ifade etmek. Unutmayın, bunu sadece siz göreceksiniz.
3- Mektubu, size koşulsuz seven birinin gözünden bakarak
yazmayı deneyin. Bu kişi bu konu hakında neler söylerdi?
- Herkesin kendileriyle ilgili hoşlanmadıkları şeyler
olduğunu ve kimsenin kusursuz olmadığını hatırlatmaz mıydı? Veya aslında herkesin
de üç aşağı beş yukarı senin gibi hayat mücadelesi verdiğini, önemli olanın iyi
niyetle ve yılmadan yola devam etmek olduğunu?
- Bu olumsuz şey her neyse, şimdi şunu da hatırlatırdı belki
dostunuz: “Yetiştiğin aile ortamı, çocukluğundan itibaren yaşadığın olaylar,
hatta toplumsal hayatta zihnimize ekilen (yanlış) kalıp yargılar ve daha sayısz
faktör bu durumun oluşmasına katkı sağladı. Bütün kusur sende değil, ama ne
mutlu ki sen bunları algılıyor, muhasebesini yapıyor ve vicdani sorumluluk
hissediyorsun. Bu başlı başına büyük bir değer.”
- “Şimdi buradan hareketle, kendine anlayış ve merhametle
yaklaşıp, bu yeni farkındalığını hayatında daha iyi ve yapıcı değişiklikler
için nasıl kullanabileceğine bakabilirsin. Bunları düşünürken, kendini artık yargılamaktan
vazgeçip, seni daha mutlu hissettirecek şeylere gönül huzuruyla yönelecek
moralin olur, değil mi?”
4- Şimdi perspektifinizi tümüyle değiştirin. Kendinizin
değil de bir dostunuzun bu durumda olduğunu ve sizinle dertleştiğini düşünün.
Şimdi siz onu dinliyor ve tümüyle kendi mantığınız ve ona sevginiz çerçevesinde
onunla konuşuyorsunuz. Ona neler söylerdiniz? Bu durumu iyice hissedip
içinizden geldiği gibi ona söyleyeceklerinizi yazın.
5- Cümlelerinizdeki farkı gördünüz mü? Kendiniz yerine
sevdiğiniz biri aynı durumda olduğunda ona söyleyecekeriniz ve üslubunuz da
değişiyor. Söylediklerinizin özü değişmediği zaman bile en azından üslubunuz değişiyor.
Daha anlayışlı ve merhametli bakıp, dostunuzun kendini gereğinden fazla hırpaladığını
fark ediyor, bunu ona da anlatmaya çaşıyorsunuz. Bir sevdiğinizi teselli
attiğiniz bunun gibi anlar olmuştur mutlaka hayatınızda, hatırladınız değil mi?
Bu fark sizce neden ve neden bu egzersizleri yapmalıyız?
Olumsuz durumlar ve hayattaki sürçmelerimizde kendimizi
genellikle olduğundan fazla sert yargılarız; bunu öz değerimizle
ilişkilendirmek durumu daha da ağırlaştırır. Yapıcı olmak yerine yargılayıcı
olmakla kendi ilerleme imkanımızı zayıflatırız. İçimize kapandığımızda bu bir
kısır döngüye de yol açabilir; kendimizi değersiz hissettikçe daha çok hata
yapar, daha stresli olur, fırsatlar yerine olumzuluklara odaklanırız. Oysa
dostlarımızın derdini dinlerken o duygularla aramızda bir mesafe vardır ve
mantığımız devrededir; o göremese de biz onun kendini gereğinden fazla
hırpaladığını fark ederiz.
Bu egzersizi öneren ve kendine merhamet (self-compassion)
araştırmalarıyla tanınan Prof. Kristin Neff’e göre, “kendine merhamet” ruh
sağlığımız için üç önemli bileşeni içeriyor:
1- Yargısız/hoşgörülü farkındalık (mindfulness)[2],
2- Herkes gibi - insanlardan bir insan - olma halinin
verdiği insanlıkla duygudaşlık,
3- Kendine karşı iyi ve anlayışlı olma.
Prof. Neff’in araştırmaları bu üç unsurun da duygusal
sağlığımız[3] açısından son derece
önemli olduğunu ortaya koyuyor.
Seygiyle kalın.
Uyarı:
Bu yazının
içeriği konuyla ilgili genel bilgi verme amaçlıdır. Hiçbir şekilde terapi veya profesyonel
hizmet amaçlı değildir. Bu konuda profesyonel desteğe ihtiyacınız olduğunu
düşünüyorsanız lütfen bu alanın uzmanlarına başvurunuz.
Mehmet MURAT
[1] Şiirin
Osmanlıca orijinali:
Ey dil ey dil
niye bu rütbede pür gâmsın sen
Gerçi vîrâne isen genc-i mutalsamsın sen
Secde-fermâ-yi melek zât-ı mükerremsin sen
Bildiğin gibi değil cümleden akvâmsın sen
Rûhsun nefha-i Cibril ile tev’emsin sen
Sırr-ı Hak’sın mesel-i İsi-i Meryem’sin sen
Gerçi vîrâne isen genc-i mutalsamsın sen
Secde-fermâ-yi melek zât-ı mükerremsin sen
Bildiğin gibi değil cümleden akvâmsın sen
Rûhsun nefha-i Cibril ile tev’emsin sen
Sırr-ı Hak’sın mesel-i İsi-i Meryem’sin sen
Hoşça bak
zâtına kim zübde-i âlemsin sen
Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen
Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen
...
Sendedir
mahzen-i esrâr-ı mahabbet sende
Sendedir
mâ’den-i envâr-ı fütüvvet sende
Gizli gizli
dahi vardır nice hâlet sende
Ma’rifet sende
hüner sende hakiykât sende
Nazar etsen
yer ü gök duzâh u cennet sende
Arş u kürsiyy
ü melek sendedir sende
Hoşça bak
zâtına kim zübde-i âlemsin sen
Merdüm-i
dîde-i ekvân olan âdemsin sen
[2] Ayrıca Bkz. Toksik
İşyeri Ortamnda Sakin Kalabilmek, https://anlamvehuzur.blogspot.com/2020/03/toksik-isyeri-ortamnda-sakin-kalabilmek.html
[3] Ayrıca Bkz. Duygusal Olarak Sağlıklı İnsanlarin
7 Alışkanlığı, https://anlamvehuzur.blogspot.com/2020/01/duygusal-olarak-saglikli-insanlarin-7.html
Yorumlar
Yorum Gönder